Yabancı ülkenin ceza mahkumiyetine ilişkin kararının Türk adli siciline işlenmesi, silinmesi ve memnu hakların iadesine etkisi
01.06.2005 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 2.maddesine göre; Hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk Hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dahil tüm adlî sicil bilgileri; mahallinde bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki Merkezî Adlî Sicilde tutulur.
Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma ile ilgili olarak aynı Kanunun 4/f maddesine göre de; Türk vatandaşı hakkında yabancı mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararının Türk hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen kararla adli sicile kaydediliyor.
Yine aynı Kanunun 7/2 maddesine göre yabancı devletler tarafından istenilen adlî sicil bilgileri mütekabiliyet esasına göre o devletlere verilebiliyor.
Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma ile ilgili olup Türk vatandaşı hakkında yabancı mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararının Türk hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen karar neticesi adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adlî sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydediliyor.
Adli sicil kaydı ile adli sicil arşivine kaydı arasında fark şudur: kesinleşmiş ancak henüz infazı tamamlanmamış kararlar adli sicil kaydına işlenir. Adli sicil arşiv kaydına ise kesinleşip infazı tamamlanıp bitmiş kararlar İşlenir. İki sicil arasındaki ana fark budur. Lâkin her iki sicildeki kayıtların silinmesi, farklı şart ve sürelere tabidir.
Elbette bu düzenlemelere göre yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının yabancı ülke ceza mahkemelerinden aldıkları ve kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının Türk adli siciline ve sicil arşivine kaydedilmesi onların Türkiye’deki işlerinde önlerine engel olarak çıkabiliyor. Mesela cezanın tamamı infaz edilene kadar bazı haklardan yoksun bırakılabiliyorsunuz. Yani “Yurtdışında aldığım bir ceza kararını veya mahkumiyeti Türkiye nereden bilecek?” demek yanılgıdır.
Yabancı mahkeme mahkûmiyet kararları Türkiye’ye nasıl bildiriliyor?
Suçun işlendiği yabancı ülkedeki (Ör: Almanya, Hollanda) Türk vatandaşları hakkında verilen ve kesinleşen mahkumiyete esas karar bu ülke ile Türkiye arasındaki çok taraflı veya ikili uluslararası sözleşmeler gereğince Türkiye’ye bildiriliyor.
Bu nedenle mahkûmiyet hükmü veren ülke ile Türkiye arasında böyle bir sözleşmenin mevcut olup olmadığına, varsa hükümlerine bakmak gerekir.
Bu anlamda Türkiye açısından en önemli uluslararası sözleşme 20.09.1959 tarihli Avrupa Konseyi’nin “Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi”dir. Bu sözleşmenin 22. maddesine göre sözleşmeye taraf ülkeler diğer taraf ülke vatandaşına ilişkin adli sicil kaydını yılda en az bir kere gönderecek. Bu sözleşme Türkiye açısından 23.03.1968 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir ve halen yürürlüktedir.
Aslında Türkiye’nin bu sözleşmeden önce de adli sicil kayıtlarının gönderilmesiyle ilgili bazı ülkelerle ikili sözleşmesi vardı. Örneğin Almanya’nın İmparatorluk olduğu dönemde Almanya Devletiyle Türk Devleti arasında yapılan ve 06.04.1931 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan “1800 sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Hükümeti Arasında Münakit İadei Mücrimin Muahedenamesi” gibi. Ancak 1959 tarihindeki çok taraflı Avrupa Sözleşmesine hem Almanya’nın hem de Türkiye’nin taraf olması ve yürürlüğe girmesiyle bu ikili sözleşme zımnen yürürlükten kalkmıştır.
20.09.1959 tarihli Avrupa Konseyi’nin Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi’ne Türkiye ile birlikte taraf ülkeler ise şunlardır;
1- Almanya
2- Andora
3- Arnavutluk
4- Avusturya
5- Azerbaycan
6- Belçika
7- Bosna Hersek
8- Bulgaristan
9- Çek Cumhuriyeti
10- Danimarka
11- Ermenistan
12- Estonya
13- Finlandiya
14- Fransa
15- Gürcistan
16- Hırvatistan
17- Hollanda
18- İngiltere (Birleşik Krallık)
19- İrlanda
20- İspanya
21- İsrail
22- İsveç
23- İsviçre
24- İtalya
25- İzlanda
26- Karadağ
27- Letonya
28- Litvanya
29- Lihteştayn
30- Lüksemburg
31- Macaristan
32- Makedonya
33- Malta
34- Moldova
35- Monako
36- Norveç
37- Polonya
38- Portekiz
39- Romanya
40- Rusya Federasyonu
41- Sırbistan
42- Slovakya
43- Slovenya
44- Ukrayna
45- Yunanistan
Adli sicillerin bildirilmesiyle ilgili sözleşmeye taraf olmayan ve bu ülkeler dışında Türkiye’nin yaptığı ikili sözleşmeler de vardır. Örneğin ABD, Özbekistan ve İran gibi.
ABD ile Türkiye arasında „Suçluların Geri Verilmesi ve Ceza işlerinde Karşılıklı Yardım Antlaşması“ imzalanmış 20.11.1980 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin 36. maddesine göre sözleşen tarafların ilgili makamları, mümkün olan en geniş̧ ölçüde, öteki taraf uyruklarını ilgilendiren ceza mahkumiyetlerini ve daha sonraki önlemleri birbirlerine bildireceklerdir.
Yine Türkiye ile Özbekistan arasında 23.06.1994 tarihinde imzalanan ve 07.11.1997 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli yardımlaşma Sözleşmesi”nin 69.maddesine göre taraf ülkeler diğer taraf ülke vatandaşına ilişkin adli sicil kaydını yılda en az bir kere gönderecektir.
Şayet Türk vatandaşının mahkumiyetine karar veren ülke ile Türkiye arasında ikili bir sözleşme de yoksa o zaman Adli Sicil Kanunu’nun 7/2 maddesine göre fiili karşılılığa bakılacaktır.
Gerek Avrupa Konseyi’nin Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi’ne taraf gerekse ikili sözleşme tarafı ülkelerden bazıları uygulamada kendi ülkelerinde Türk vatandaşları ile ilgili kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarına ait adli sicil kayıtlarını yıllık olarak gönderirken bazıları her mahkûmiyet sonrası kesinleşme ile birlikte tek tek göndermektedir.
Ülkelerin bildirimleri Türkiye’de sabıka kaydına nasıl işleniyor?
Aslında yabancı mahkemeden verilen ve Türkiye’ye bildirilen kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarının yukarıda bahsettiğimiz gibi Türk adli siciline yani sabıka kaydına işlenmesi yeni bir düzenleme değildir. Bu düzenleme 1944 ve 1990 yıllarında çıkarılan her iki Adli Sicil Kanunu’nda da vardı.
1944 yılında çıkan Adli Sicil Kanunu’nun 2/B maddesi yabancı devlet tarafından resmen bildirilen bu kararların adli sicile işleneceği açıkça belirtilirken ve bir mahkeme kararına ihtiyaç duyulduğuna ilişkin bir düzenleme bulunmuyorken, 1990 tarihli kanunun 4/C maddesinde böyle bir açık hüküm konulmadı. Buna rağmen uygulama 1944 tarihli kanuna göre devam ettirildi. Halen de bu şekilde uygulanmaya devam ediliyor.
Elbette o yıllarda merkezi ağa bağlı, bilgisayar ortamında dijital kayıt tutma imkânı olmadığından aslında yabancı ülkelerden bildirilen bu mahkûmiyet kararlarının adli sicilde kaydını bulmak bugüne göre oldukça zor ve zahmetliydi. Zira adli siciller ağır ceza merkezlerinde fiziki ortamda kartekslere ve Cumhuriyet Savcılıkları bünyesindeki ilâmat bürolarındaki defterlerde tutuluyor, bunlardan el ve göz yordamı ile tarama yapılıp sabıka kayıtları veriliyordu.
01.06.2005 tarihinde yeni Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle paralellik sağlamak için yeni Adli Sicil Kanunu da aynı tarihte yürürlüğe girdi. Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle kayıtlar dijital ortamda ve bir merkezde tutulmaya başlanınca işler biraz daha kolaylaştı.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5352 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile ilk defa “Tanıma” kavramı getirildi. Yani düzenlemeye göre hem bildiren ülkede kesinleşmiş bir karar olması hem de “…Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen karar neticesi adlî sicile…” kaydı mümkün.
Ancak kanunun bu açık ifadesine rağmen maalesef uygulama bu şekilde yürütülmüyor. Uygulamada mahkûmiyet kararını ilgi ülke ya Dış İşleri Bakanlığına ya da Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğüne o da Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne gönderdiğinde bildirim kaydını alan memur tarafından doğrudan adli sicil kaydına işleniyor. Yani mahkeme denetiminden geçmeden idari yolla tanıma yapılarak sabıka kaydına geçiriliyor.
Oysa Türkiye’de adli sicil ve arşiv kayıtları hem işe girişlerde hem de resmi işlemlerde vatandaşlarımızdan sıkça talep ediliyor. Aynı zamanda bu kayıtların erteleme, tekerrür, yasaklanmış hakların iadesi, infazda gözaltı/cezaevinde kalınan sürelerinin mahsubu veya mükerrerlere özgü infaz rejiminin uygulanması gibi müesseselerin işletilmesinde vatandaşın mağduriyetine sebebiyet verebiliyor.
Hatta kanuni düzenlemeye rağmen mahkemece tanıma yapılmadan idari makamca yapılan bu uygulamaya karşı açılan bir davada Ankara 17. İdare Mahkemesi 08.01.2012 tarihli 2011/1591 E., 2012/23 K. Sayılı kararıyla yabancı mahkeme mahkumiyet kararının Türk adli siciline işlenebilmesi için Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece karar verilmesi gerekirken idari yolla doğrudan adli sicile işlenmesini hukuka aykırı bulup adli sicile kayıt işlemini iptal etmiş, temyiz üzerine bu karar Danıştay 10. Dairesi’nin 31.12.2013 tarihli 2012/2620 E., 2012/7162 K. Sayılı ilamı ile onanmıştır.
Konu ile ilgili videomuzdan da faydalanabilirsiniz:
YABANCI MAHKEMEDE ALDIĞIM MAHKUMİYET KARARI NEDEN TÜRK SABIKA KAYDIMDA GÖRÜNÜYOR?
Türk adli sicilindeki sabıka kaydı nasıl silinir?
5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 2.maddesine göre haklarında Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk Hukukuna göre TANINAN mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan yabancıların kesinleşmiş ancak henüz infaz edilemeyen/edilmeyen kararları adli sicil kaydına kaydediliyor.
Adli sicile kaydedilen mahkûmiyet kararları normalde infaz edilmesi şartı ile adli sicil kaydından silinerek adli sicil arşiv kaydına kaydediliyor. Lâkin uygulamada UYAP sistemi ile adli sicil sistemi tam uyumlu olmadığından veya teknik sebeplerle bu kayıtlar kendiliğinden adli sicil kaydından silinip arşiv kaydına alınmıyor olabiliyor. Bu sebeple vatandaşın adli sicil kaydını temin ederek bunu kontrol etmesinde ve arşiv kaydına alınma işlemi yapılmamış ise Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne gerekli belgeleri de ekleyerek bir dilekçe ile müracaat edip işlemi düzelttirmelerinde yarar vardır.
Zira özel sektörde bir işe gireceğinizde genellikle adli sicil arşiv kaydına alınan sabıka kayıtları dikkate alınmıyor.
Yabancı mahkemelerden verilen kesinleşmiş mahkûmiyet kararları ise o ülke tarafından kısa bilgi fişinde bildirilen kesinleşme tarihinin üzerine ceza miktarı kadar süre eklenerek bu sürenin geçmesiyle arşiv kaydına kaydediliyor.
Elbette bu arşiv kayıtları da bir ömür boyu sabıka kaydında kalmıyor. Bunların da belirli şartlar altında silinmesi mümkün. Fakat bu suçun türüne, verilen cezanın cinsine, cezanın hak yoksunluğuna sebep olup olmadığına, memnu hakların iadesine karar alınıp alınmadığına bağlı olarak 5, 15 ve 30 yıllık bekleme sürelerinin geçmesiyle mümkün olabiliyor.
Adli sicil arşiv kaydının silinmesi
5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 12. maddesi adli sicil ve adli sicil arşiv kayıtlarının silinme şartlarını düzenlemiştir. Ama bu şartlara geçmeden önce yabancı ülke mahkemelerince Türk vatandaşları hakkında verilen mahkumiyete ilişkin kesinleşmiş kararların Türk adli sicilinden silinmesinde izlenmesi gereken ilk yoldan bahsedelim.
Yabancı mahkeme ceza mahkûmiyet kararları açısından
Yukarıda da belirttiğimiz gibi 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 2 ve 4/f maddesi ile 5327 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 17. maddesindeki düzenlemeler ve amaçları birlikte nazara alındığında yabancı ülke mahkemelerince Türk vatandaşları hakkında verilen mahkumiyete ilişkin kesinleşmiş kararların Türk adli siciline kaydedilebilmesi için mutlaka Türk hukukuna uygunluğu ve doğuracağı sonuçlar açısından Türk mahkemesince tanınmasına karar verilmiş olması gerekir.
Yine yukarıda değindiğimiz gibi Türk mahkemesince tanınmayan bir yabancı ülke mahkûmiyet kararının idari işlemle doğrudan Türk adli sicil kaydına kaydedilmesi mevzuata ve hukuka aykırıdır. Yani Türk mahkemesi tanıma kararı vermeden bu yabancı mahkeme mahkûmiyet kararı adli sicile işlenemez.
Adli sicil yani sabıka kaydını kontrol eden veya bir iş veya işlemi için kendisinden istenen sabıka kaydında yabancı mahkeme mahkûmiyet kararının işlendiğini gören vatandaş öncelikle kendisi veya bir uzman vekili tarafından Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne verilecek bir dilekçe ile bu sabıka kaydının Türk mahkemesince tanınmadan işlendiğinin ve tamamen silinmesi gerektiği talep edilmelidir.
Çünkü bu yabancı mahkeme kararının tanınması için Cumhuriyet savcılığınca bir mahkemeye dava açılsaydı, davanın tarafı (Hükümlü) olma ve savunma hakkı sebebiyle kaydı adli sicile işlenen vatandaşa tebligat yapılması ve haberdar edilerek davaya dahil edilmesi gerekirdi.
Usulüne uygun adli bir tanıma yapılmadan adli sicile veya adli sicil arşiv kaydına alınan bu kayıtla ilgili başvuru neticesi talep Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü Komisyonu tarafından reddedilmesi halinde bu ret kararının vatandaşımıza tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde yetkili idare mahkemesine dava açılarak bu işlemin iptali istenebilir.
Bu konuda yukarıda zikrettiğimiz Ankara 17. İdare Mahkemesi 08.01.2012 tarihli 2011/1591 E., 2012/23 K. Sayılı kararıyla bu kararı onayan Danıştay 10. Dairesi’nin 31.12.2013 tarihli 2012/2620 E., 2012/7162 K. Sayılı ilamı emsal gösterilebilir.
Bu yol izlendiğinde ve idare mahkemesince adli sicil kaydı (arşiv kaydı dahil) tamamen silindiğinde 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 12. maddesinde aranan silinme şartları ve 5, 15 veya 30 yıllık bekleme süreleri beklenmeyeceği gibi hak yoksunlukları da tamamen ortadan kalkmış olacaktır.
Usulüne uygun kaydedilen adli sicil arşiv kayıtları nasıl silinecek?
Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü elbette yabancı mahkeme mahkûmiyet kararının Türk adli siciline işlenebilmesi için Cumhuriyet savcısının istemine istinaden mahkemece karar verilmesi üzerine bu sicil kaydına kayıt yapmış ise işlem mevzuata ve hukuka uygun olacaktır.
Çünkü Türk mahkemesinin tanıma kararıyla artık hüküm Türk mahkemesinden verilen bir hüküm şekline gelecektir.
Bu durumda Adli Sicil Kanunu’nun 12. maddesinde aranan silinme şartlarının aranması gerekir. Bunlara tek tek bakalım;
Adli Sicil Kanunu’nun 12. maddesine göre kişinin ölümü üzerine adli sicil ve adli sicil arşivindeki kaydı kendiliğinden silinir. Bunun için bir müracaata gerek yoktur.
Anayasanın 76. maddesinde milletvekilliği seçilme şartları için aranan cezalarla Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren yasaklanmış hakların geri verilmesi yani memnu hakların iadesi ile ilgili mahkemece verilmiş bir karar olup olmadığına göre bir ayrım yapmak gerekiyor.
- Şayet yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınmış ise 15 yıl geçmesiyle,
- Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınmamış ise 30 yıl geçmesiyle,
- Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınmasına gerek olmayan mahkûmiyetler bakımından ise kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle,
adli sicil arşiv kaydı tamamen silinir. Ancak bu şartlarda silinme işlemi için gerekli belgelerle başvuru yapılması zorunludur. Kendiliğinden silinme işlemi yapılmaz.
Ancak burada konunun daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek verelim. Almanya’da bulunan gurbetçimiz Kâmil bey 01.01.2004 tarihinde Almanya’da çıkan bir kavgada birini bıçaklıyor ve neticede 01.04.2005 tarihinde kesinleşen kararla 1 yıl 5 ay hapis cezası alıyor. Hakkındaki bu ceza Alman infaz mevzuatına göre 01.06.2007 tarihinde tamamen infaz ediliyor. Bu karar Alman Adalet Bakanlığı aracılığıyla T.C. Adalet Bakanlığına bildirildiğinde dosyanın verildiği Cumhuriyet savcısının istemi üzerine Türk mahkemesince tanıma kararı veriliyor ve Türk adli sicil kaydına yani sabıka kaydına işleniyor.
Normalde Adli Sicil Kanunu’nun 12. maddesine göre bu ceza Almanya’da 01.06.2007 tarihinde tamamen infaz edildiğinden bu tarihten itibaren 5 yıl geçtikten sonra yani 01.06.2013 tarihinden itibaren müracaat üzerine adli sicil kaydından silinir. Hatta TCK 53. maddesine göre cezası 01.06.2007 tarihinde tamamen infaz edildiğinden varsa yasaklanmış hakları da ortadan kalkmış olur.
Fakat Kâmil bey yıllar sonra memleketine dönüyor ve yapılacak yerel seçimlerde köyünde muhtar adayı olmak istiyor. Ama kanuna göre aday olabilmesi için kasıtlı bir suçtan dolayı toplam bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymemiş olması gerekiyor. Aksi halde muhtar seçilemiyor.
Kâmil beyin Almanya’daki ceza mahkumiyetine konu fiili taksirle değil kasti bir suçtur ve toplam bir yıldan fazla 1 yıl 5 ay hapis cezası almıştır. Bu durumda Adli Sicil Kanunu’nun 12. maddesine göre Kâmil beyin adli sicil arşiv kaydının silinme şartları değişiyor.
Şayet Kâmil bey yetkili mahkemeye müracaat ederek bu yasaklanmış hakkın geri verilmesi yolunda bir karar alır ve bunu adli sicil arşiv kaydına işletirse cezanın infaz tarihi 01.06.2007 tarihinden itibaren 15 yıl geçmekle 01.06.2022 tarihinden itibaren bu adli sicil arşiv kaydını sildirebilecektir.
Şayet bu yasaklanmış hakkın geri verilmesi yolunda mahkemeden bir karar almaz ise bu durumda cezanın infaz tarihi 01.06.2007 tarihinden itibaren 30 yıl geçmekle 01.06.2037 tarihinden itibaren bu adli sicil arşiv kaydını sildirebilecektir.
Diğer bir silinme nedeni suça konu fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkûmiyete ilişkin adlî sicil ve arşiv kayıtları, hiçbir talep aranmaksızın tamamen silinir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta suça konu fiilin KANUNLA suç olmaktan çıkarılması gerekir. Örneğin suça konu fiilin dayandığı kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle suç olmaktan çıkmış ise bu halde diğer şartlar yerine getirilmeden kayıt silinmesi yapılamaz.
Kanunda sayılan bir silinme sebebi de ceza mahkumiyetine ilişkin kararla ilgili kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına dair bir karar verilmiş ise bu kararının kesinleşmesi ile birlikte önceki mahkûmiyet kararına ilişkin adlî sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir.
Son olarak 12. maddeye 2016 yılında kanunla eklenen fıkra gereğince akıl hastalığı nedeniyle hükmedilen güvenlik tedbirlerine ilişkin kayıtlar da infazının tamamlanmasıyla tamamen silinir. Zira işlenen bir suçta sanığın aklı melaikeleri suçu ve neticelerini gözetemeyecek derecede zayıf veya yoksa ise sanığa ceza yerine akıl hastalığının tedavisi ve korunması için güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verilebiliyor.
Bu durumda kesinleşmiş bu karar ile güvenlik tedbirine hükümlü kişi belirlenen bir hastanede gözetim ve tedavi altına alıyor. Güvenlik tedbirlerine mahkûm bu kişilerin tedavi amaçlı hastanede kaldıkları bu süreler infaz süresinden düşürülüyor.
Görüldüğü gibi adli sicil veya adli sicil arşiv kaydının silinmesinde hak yoksunluklarının geri iadesi çok önemli bir yer tutuyor.
Adli sicil kaydının silinmesi için nereye başvurulması gerekir?
Adli sicil kayıtlarının silinmesi için 11.04.2012 tarihine kadar yetkili mahkemelere başvuruluyordu. Yani adli sicil kaydını silme ancak bir mahkeme kararı ile mümkün oluyordu.
Ancak 11.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6290 sayılı Kanunla 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2. maddesinde yapılan değişiklikle bu tarihten sonra adli sicil kayıtlarının silinmesinde tek yetkili makam Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü oldu. Yani artık Cumhuriyet savcılıklarının ve mahkemelerin adli sicil kaydının silinmesi yönünde karar verme yetkileri bulunmuyor.
Konu ile ilgili videomuzdan da faydalanabilirsiniz:
TÜRK ADLİ SİCİLİNDEKİ SABIKA KAYITLARI HANGİ ŞARTLARLA SİLİNEBİLİR?
Türk ve yabancı mahkeme mahkûmiyet kararı ve yasaklı hakların geri verilmesi
Bazı suçlardan dolayı mahkûm alan kişilerin cezalarının infazı süresince veya ömür boyu bazı haklardan yoksun bırakılmaları söz konusudur.
Süreli olarak haklardan yoksunluklar TCK’nın 53. maddesinde düzenlenmiştir. TCK 53. maddeye göre kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyeti halinde kişi, sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, seçme ve seçilme hakkından (Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararıyla iptal edildiğinden uygulanmıyor), velayet hakkından, vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan, vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan, bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etme hakkından yoksun bırakılır.
Aynı maddeye göre kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamıyor. Yani hükümlünün velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri hariç (bunlar şartla tahliye tarihine kadar) diğer hak yoksunlukları ceza tam olarak infaz edilmekle (bihakkın tahliye tarihinde) kendiliğinden sona eriyor.
Bu hak yoksunlukları hükümlünün taksirli veya bilinçli taksirli suçlardan mahkumiyetinde veya hükümlü hakkında diğer suçlardan dolayı adli para cezasına, hapis cezasından adli para cezasına veya diğer bir tedbire çevrilen adli para cezasına veya tedbire, kısa süreli hapis cezasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hüküm verilmesi halinde hak yoksunlukları uygulanmaz.
TCK’da sayılan ve tamamen infazı ile birlikte sonra eren bu süreli hak yoksunlukları TCK dışındaki kanunlarda bir ömür boyu hak yoksunluğuna sebep olacak şekilde düzenlenmiştir.
Bunlardan birkaç tanesini sayalım; 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesine göre, taksirli suçlar hariç, toplam bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile; basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle mahkûm olanlar, TCK’nın İkinci Kitabının, birinci babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini aleni olarak tahrik etme suçundan mahkum olanlar, terör eylemlerinden mahkûm olanlar, TCK’nın 536. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı eylemlerle aynı Kanunun 537. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarında yazılı eylemleri siyasi ve ideolojik amaçlarla işlemekten mahkum olanlar milletvekili seçilme şartlarını yerine getiremiyor. Yani milletvekili seçilme hakkından yoksun oluyorlar.
Yine 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 85/4. maddesine göre, TCK’nın İkinci Kitabının Üçüncü Babının Üçüncü Faslında yer alan rüşvet verme suçu ile 339, 340 ve 342. maddelerine göre, bu Kanun kapsamındaki suçlar nedeniyle haklarında tekerrür hükümleri uygulananlar, mesleklerini icradan men olunurlar ve herhangi bir ad altında müteahhitlik yapamazlar. Yani müteahhitlik mesleğini yapma hakkından yoksun oluyorlar.
657 sayılı devlet Memurları Kanunu’nun 48/A-5 maddesine göre TCK’nın 53. maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olanlar devlet memuru olamıyorlar.
Anayasa’nın 76. maddesi ile TCK dışındaki bu kanunlardan dolayı ömür boyu hak yoksunlukları söz konusu olabiliyor. Bu da bir vatandaşı ömür boyu cezalandırmak demektir. Bu ceza hukukunda cezadan beklenen faydayı sağlamaz. Ceza hukukunun bir ilkesi de suçluyu, cezanın infazıyla tekrar topluma kazandırmaktır. Cezanın infazından sonra hükümlü ıslah olmuş, topluma yönelik tehlikesi kalkmış ve hatta topluma yararlı birey haline bile gelmiş olabilir. Bu nedenle iyi halli bir mahkûmun bazı haklarının geri verilmesi yani memnu haklarının iadesi söz konusudur.
5237 sayılı TCK’dan önce yürürlükte olan mülga 765 sayılı TCK’nın 121 ve devamı maddelerinde bu memnu hakların iadesi düzenlenmişti. Lâkin yeni 5237 sayılı TCK’da hak yoksunluklarının geri verilmesi ile ilgili bir düzenleme yapılmadı. Dolayısıyla bu kanun boşluğu sebebiyle mağduriyetler söz konusu oldu.
Bu boşluğu gören kanun koyucu nihayet 5352 sayılı yeni Adli Sicil Kanunu’na 06.12.2006 tarihli 5560 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle “Yasaklanmış hakların geri verilmesi” başlıklı 13/A maddesini ekleyerek kanun boşluğunu doldurmuş ve mağduriyetleri önlemiş oldu.
Kısacası belirli şartların yerine getirilmesi halinde ömür boyu uygulanan hak yoksunluklarının geri iadesi yeniden mümkün hale geldi.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi hem adli sicil veya adli sicil arşiv kaydının silinmesinde hem de burada izah ettiğimiz ömür boyu hak yoksunluklarının tekrar elde edilmesinde hak yoksunluklarının geri iadesi çok önemli bir yer tutuyor.
Bu hak yoksunluklarının geri iadesinin şartlarını ve uygulamasını iki ana başlık altında izah etmek daha sağlıklı olacaktır. Birincisi genel yani Türk mahkemesince verilen ceza mahkumiyetine ilişkin kararlar açısından, ikincisi ise yabancı mahkemeler tarafından Türk vatandaşları hakkında verilen ceza mahkumiyetine ilişkin kararlar açısından.
- Genel olarak Türk mahkemesince ceza mahkumiyetine ilişkin verilen kararlar açısından
Hemen belirtelim ki, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu 13/A maddesi gereğince yasaklanmış hakların geri verilmesi ancak 5237 sayılı TCK dışında getirilen süresiz hak yoksunluklarında uygulanabilir. Zira 5237 sayılı TCK 53. maddesi ile getirilen hak yoksunlukları süreli olduğundan bu tedbirler açısından uygulanamaz.
5352 sayılı Adli Sicil Kanunu 13/A maddesine göre yasaklanmış hakların geri verilmesi için kısaca üç şart vardır. Bunlar;
- Yukarıda da izah ettiğimiz gibi cezanın tamamen infaz edilmiş olması,
- Cezanın tamamen infaz edildiği tarihten itibaren üç yılın geçmesi,
- Hükümlünün bu süre içerisinde tekrar bir suç işlememiş ve günlük hayatını iyi halli devam ettirmiş olduğu yönünde mahkemeye kanaat gelmiş olması gerekiyor.
Ancak cezanın infazına genel af veya etkin pişmanlık dışında başka bir hukuki sebeple son verilmiş ise iyi halli geçirilecek süre üç yıl değil kararın kesinleştiği tarihten itibaren beş yıldır. Bu durumda geçirilecek süre mahkûm olunan hapis cezası süresine üç yıl eklenmekle bulunacak süreden daha az olamıyor.
Yukarıda sayılan şartları yerine getirdiğine inan veya tespit eden hükümlü veya vekili ya hükmü veren mahkemeye veya hükümlü kişi hükmü veren mahkemenin yargı çevresi dışında ikamet ediyorsa ikametinin bulunduğu yerdeki aynı derecedeki mahkemeye yazılı olarak başvurmalı. Örneğin ceza hükmünü Malatya 2. Asliye Ceza Mahkemesi vermiş ise ya bu mahkemeye ya da Antalya’da ikamet ediyorsa Antalya Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine başvuru yapılmalı.
Talebi alan yetkili ceza mahkemesi, Cumhuriyet Savcısının da mütalaasını alarak dosya üzerinden karar verebileceği gibi hükümlünün Cumhuriyet Savcısının huzurunda dinlenmesi için duruşma açarak da karar verebilir. Hâkim talebi ister kabul etsin ister reddetsin tüm masraflar hükümlü tarafından ödenir.
Mahkemece, hükümlü hakkında yasaklanmış hakların iadesi kararı verilmesi halinde kişi yasaklanmış tüm haklarına kavuşur. Örneğin yukarıda belirttiğimiz kısıtlamalarda olduğu gibi kararla birlikte milletvekili seçilebilir veya müteahhitlik yapabilir. Ancak şunu da göz önünde bulundurmak gerekir ki, bu karar seçilme, atanma, mesleği icra ehliyetsizliğini kaldırmakla birlikte suça konu mahkûmiyet kararı bazı meslekler için aranan diğer şartların yerine getirilmemesi sebebi sayılarak idarece reddedilebilir.
Örneğin yüz kızartıcı bir suçtan mahkûm olmakla birlikte yasaklı hakların iadesi kararı alan hükümlü hukuk fakültesini bitirip avukatlık stajı için yetkili baroya başvurduğunda Avukatlık Kanunu’nun 5/a maddesindeki ehliyetsizlik durumu kalkmış olacak. Ama aynı kanunun 5/c maddesine göre “Avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresince bilinmiş olmak” hükmü nedeniyle ehliyetsizliğin devam ettiğine kanaat getiren yetkili baroca başvurusu reddedebilir.
Ayrıca bu yasaklı hakların iadesi kararı hükümlünün adli sicil arşiv kaydına işleneceğinden bu kararla hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyet kaydının arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren 30 yıl değil, 15 yıl geçmesiyle yine başvuru üzerine adli sicil arşiv kaydı da silinebilecektir.
- Yabancı mahkemece ceza mahkumiyetine ilişkin verilen kararlar açısından
Yukarıda da belirttiğimiz gibi 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 2 ve 4/f maddesi ile 5327 sayılı TCK’nın 17. maddesindeki düzenlemeler ve amaçları birlikte nazara alındığında yabancı ülke mahkemelerince Türk vatandaşları hakkında verilen mahkumiyete ilişkin kesinleşmiş kararların Türk adli siciline kaydedilebilmesi ve hak yoksunlukları açısından hüküm ifade etmesi için mutlaka Türk hukukuna uygunluğu Cumhuriyet Savcısının istemi ile Türk mahkemesince tanınmasına karar verilmiş olması ile mümkündür.
Yani bu konuda Türk mahkemesince verilen bir tanıma kararı yoksa yabancı mahkeme tarafından Türk vatandaşı aleyhine verilmiş ve kesinleşmiş ceza mahkumiyetinin adli sicile işlenmesi ve Türkiye’de hak yoksunluğu yönünden bir sonuç doğurması mümkün değildir.
Burada dikkat edilmesi gereken birkaç husus vardır. Bunlardan birincisi TCK’nın 17. maddesinin yani yabancı mahkeme kararının hak yoksunluğu açısından Türk hukukunda hüküm ifade etmesi için Türk mahkemesince tanınmasında yabancı mahkemece verilen ceza mahkumiyetine esas suçun Türkiye’de yeniden yargılanmasının yapılamaması gerektiğidir.
Çünkü yabancı bir ülkede işlenen suçtan dolayı Türkiye’de yeniden yargılama yapılabilen durumlarda Türk mahkemesince yeniden yargılama yapılacağından ve Türk mahkemesince verilecek bir karar olacağından yabancı mahkeme kararının tanınması söz konusu olamayacaktır.
Zira TCK 17. madde “Yukarıdaki maddelerde açıklanan hallerde” ifadesiyle TCK’nun 9,10,11,12 ve 13. maddelerinde belirtilen suçları ve yargılama çeşitlerini ifade etmektedir.
Gerçekten belirtilen bu maddelere göre yabancılık unsuru taşısa bile Türk mahkemesinin yeniden yargılama yetkisi olan durumlarda Türk mahkemesince yeniden yargılama sonucu vereceği karar hak yoksunlukları açısından da geçerli olacağından yabancı mahkeme ceza mahkumiyetine ilişkin kararın tanınması diye bir şeye gerek kalmayacaktır.
Örneğin TCK 10. maddesine göre yabancı bir ülkede Türkiye namına memuriyet veya görev üstlenmiş olup da bundan dolayı bir suç işleyen kimse, bu fiile ilişkin olarak yabancı ülkede hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş bulunsa bile, Türkiye’de yeniden yargılanır. Bu durumda Türk mahkemesi yeniden yargılama yapacağından yabancı mahkemenin kişi hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararının Türk hukuku açısından bir hükmü kalmamış olacaktır.
İkinci dikkat edilmesi gereken husus ise, yabancı mahkemece verilen mahkumiyete ilişkin kararın Türk hukuku açısından bir hak yoksunluğuna sebebiyet verip vermediğidir. Türk mahkemesi Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine bu hususu da göz önüne alarak inceleme yapmak zorundadır. Şayet yabancı mahkeme mahkûmiyet kararı Türk hukukunda bir hak yoksunluğuna sebebiyet vermiyorsa mahkeme hak yoksunluğu yönünden bu kararı tanımayacaktır.
Yukarıda örnek olarak verdiğimiz Almanyalı gurbetçi Kâmil bey yaralamaya kasten (absichtlich) değil de tedbirsizlik ve dikkatsizlikle yani taksirle (fahrlässig) sebebiyet vermiş ve buna göre Alman ceza mahkemesi mahkumiyet kararı verseydi verilen ceza bir yıldan fazla olmasına rağmen Türk hukuku açısından hak yoksunluğuna neden olmayacağından Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine açılan davada mahkeme hak yoksunluğu yönünden ret kararı verecektir.
Üçüncü husus talepsiz bir yargılama olamayacağından yabancı mahkeme kararının tanınması için mutlaka Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine açılacak esasa ilişkin olmayan ancak tali bir davanın olması gerekir. Mahkeme kendiliğinden talepsiz bir konuyu yargılayamaz.
Dördüncü husus, TCK 17. maddesinin uygulanabilmesi yani yabancı mahkeme ceza mahkumiyeti kararının tanınması için kanaatimizce hükümlünün mutlaka Türkiye’de bulunmasının gerekmemesidir.
Son husus ise mahkemenin mutlaka olumlu veya olumsuz bir karar verme zorunluluğudur. TCK 17. maddesindeki emredici hükme göre burada hâkimin bir takdir hakkı yoktur.
Bütün bu mevzuat hükümlerine göre yukarıda örneğini verdiğimiz, 01.01.2004 tarihinde Almanya’da çıkan bir kavgada birini bıçaklayıp neticede 01.04.2005 tarihinde kesinleşen kararla 1 yıl 5 ay hapis cezası alan ve bu cezası Almanya’da 01.06.2007 tarihinde tamamen infaz edilen Kâmil bey hakkındaki Alman ceza mahkemesi kararı mevzuattaki kanun boşluğundan dolayı hukuka açıkça aykırı olarak Türk mahkemesince tanınmadan idari yolla adli sicil kaydına işlenip daha sonra adli sicil arşiv kaydına alınmış ise, adli sicil ve adli sicil arşiv kaydının silinmesinde olduğu gibi öncelikle önerimiz Kâmil beyin bizzat veya vekili aracılığıyla Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü Komisyonu tarafından bu sabıka kayıtlarının silinmesini talep etmesi, talebinin reddedilmesi halinde ise bu ret kararının kendisine veya vekiline tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde yetkili idare mahkemesine dava açılarak bu işlemin yani sabıka kaydının iptalinin istenilmesidir.
İdare mahkemesince iptal kararı verildiğinde Kâmil bey ve Türk hukuku açısından bir sabıka kaydı olmayacağı gibi buna dayalı 3 yıl beklemeyi gerektiren bir hak yoksunluğunun iadesi de gerekmeyecektir.
Şayet Kâmil beyin bu Alman ceza mahkemesi mahkûmiyet kararı Adli Sicil Kanunu’nun 2 ve 4/f maddesi ile TCK’nın 17. maddesine göre usulüne göre sabıka kaydına işlenmiş ise elbette kasti bir suç dolayısıyla bir yıldan fazla ceza mahkumiyeti aldığından hak yoksunluğu söz konusu olacaktır.
Zira tanıma ile birlikte artık Alman mahkeme kararı bir Türk mahkemesince verilen bir karar yerine geçeceğinden Kâmil bey köyünde yapılacak yerel seçimlerde muhtar adayı olmak ve seçilmek istiyorsa yasaklı haklarının geri iadesi için ikamet ettiği yerdeki Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesine başvuracaktır.
Kâmil beyin veya vekilinin bu talebini alan Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi tali bir dava dosyası açacak, ceza Alman mevzuatına göre 01.06.2007 tarihinde tamamen yani bihakkın infaz edildiğinden bu tarihten itibaren üç yıl geçtiğinden bu süre içerisinde Kâmil beyin tekrar bir suç işleyip işlemediğini yine sabıka kayıtlarından kontrol edecek, iyi halli olduğuna kanaat getirmesi halinde Cumhuriyet Savcının da görüşünü alarak ister dosya üzerinden isterse duruşma açarak ve Kâmil beyi dinleyerek yasaklanmış hakların iadesine karar verecektir.
Uygulamada şayet hükümlü bu süre içerisinde herhangi bir suçtan dolayı mahkûm olmamış ise mahkemeler genellikle hükümlüyü iyi halli olarak kabul etmektedir.
Lâkin burada hemen uyaralım ki, maalesef uygulamada prosedür genellikle bu şekilde yürümüyor.
Bildirilen yabancı ülke mahkeme kararları maalesef mevzuata açıkça aykırı olarak halen Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından doğrudan idari yolla Türk vatandaşının sabıka kaydına tescil ediliyor ve bunu göre vatandaşımız yasaklı haklarının iadesi için doğrudan mahkemeye başvuruyor.
Bu durumda mahkemenin karar verebilmesi için birçok sorun çıkıyor ve karar verme sürecini uzatıyor. Şöyle ki;
Gerek çok taraflı “Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi”, gerek Türkiye ile yapılan iki sözleşmeler ve gerekse de fiili karşılıklılık esası gereğince yabancı ülke makamlarının yaptığı bildirimlerdeki fişlerin şekli ülkeden ülkeye değişiyor.
Türk vatandaşlarının mahkumiyetine ilişkin Türkiye’ye bildirilen fişlerde genel olarak tek bir sayfada kararın kısa özeti, suçun kesinleşme tarihi ve hükümlünün ad, soyadı, doğum tarihi, doğum yeri, anne-baba adı gibi bazı kısa kimlik bilgileri bulunuyor.
Sözleşmelere göre bildirim fişinin olaya ilişkin bilgi içerme, mahkemenin gerekçeli kararının gönderilme ve infazın yapılıp yapılmadığının veya infazın hangi aşamada olduğunun bildirilme zorunluluğu da bulunmuyor. Çünkü bildirimde adli sicile kayıt için yabancı mahkeme kararının kesinleşmesi zorunlu ancak infazı zorunlu değildir.
Hal bu şekilde olunca adli sicile idari yolla kayıt edilen mahkûmiyet kararının hangi olaya ve suça ilişkin olduğu, müştekisinin ve zarar göreninin kim olduğu, cezanın ertelenmesinin söz konusu olup olmadığı, infazının şartla tahliye, denetimli serbestlik aşamasında olup olmadığı veya tamamen infazın tamamlanıp tamamlanmadığı bilinemediğinden bu durumlar mahkemece yasaklı hakların iadesi yönünde karar verilmesini engelliyor.
Çünkü yasaklı hakların iadesinde infazın tamamen yani bihakkın infaz tarihi hem üç yıllık bekleme hem de infazdan sonra iyi halli geçirilecek sürenin başlangıcını tespit açısından çok önemlidir.
Bu noktada her ne kadar gerek çok taraflı “Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi” gerekse de Türkiye ile yapılan iki sözleşmeler gereğince mahkemece, Adalet Bakanlığı aracılığıyla ilgili ülke makamlarından ek bilgi istenebilse de bu çok uzun bir zaman alabiliyor ve talepte bulunan Türk vatandaşımız mağdur olabiliyor.
Bu şekilde memnu haklarının iadesi için mahkemeye başvuracak vatandaşlarımıza tavsiyemiz öncelikle ilgili ülke mahkemesinden ceza mahkumiyetine ilişkin kesinleşme şerhli gerekçeli kararı ve infazın tamamlandığına dair bir belgeyi alıp, usulüne uygun olarak Türkçeye tercüme ettirdikten sonra mahkemeye başvurmaları.
Şayet kendileri Türkiye’de bulunmalarından dolayı bu gerekçeli kararı ve infaz belgesini temin edemiyorlarsa ilgili ülke hukukunda bir avukata müracaat edip, vekaletname vererek vekilleri aracılığıyla bu belgeleri temin etmeleri ve yetkili mahkemeye başvurmaları halinde kısa sürede yasaklı haklarının iadesi yolunda karar alabileceklerdir.
NOT: Makalemiz genel bilgilendirme amaçlı olup bağlayıcı değildir. DANIŞMA HİZMETİMİZ İSE RANDEVUYLA ÖNÖDEMELİ ÜCRETE TABİDİR. Konu ile ilgili olarak yetkili gümrük müdürlüklerinden, gümrükler genel müdürlüğünden ücretsiz bilgi alabilirsiniz.
***Makalenin tüm hakları Av. Şerif Yılmaz’a aittir. Bu nedenle izinsiz olarak kopyalanıp yayınlanması yasaktır. Ancak link verilerek ve isim belirtilerek makaleden alıntı yapılabilir.
Av. Şerif YILMAZ
Konu ile ilgili videomuzdan da faydalanabilirsiniz:
CEZA MAHKUMİYETİNE İLİŞKİN YASAKLI HAKLARIN GERİ VERİLMESİ (Memnu hakların iadesi)